ABD-İSRAİL İLİŞKİLERİNDE YENİ BİR EŞİK

System.Web.UI.WebControls.Label / ABD-İSRAİL İLİŞKİLERİNDE YENİ BİR EŞİK / ABD-İSRAİL İLİŞKİLERİNDE YENİ BİR EŞİK / hamaset.com.tr

13 Nisan 2025 Pazar

Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail arasındaki ilişkiler, uzun yıllardır stratejik ortaklık ve ideolojik yakınlık temelinde şekillenen özel bir ittifak örneği olarak uluslararası ilişkiler literatüründe sıkça incelenmektedir.

ABD-İSRAİL İLİŞKİLERİNDE YENİ BİR EŞİK / hamaset.com.tr

Ancak bu ilişkilerin içeriği, dönemsel liderlik tercihlerinden, bölgesel güvenlik dinamiklerinden ve kamuoyu algılarındaki dönüşümlerden etkilenerek sürekli bir evrim geçirmektedir. 2023 Ekim’inde başlayan İsrail-Hamas savaşı sonrasında, ABD iç kamuoyunda İsrail’e yönelik destek düzeyinin anlamlı bir şekilde azaldığı, özellikle genç seçmen gruplarında ve dini aidiyeti bulunmayan kesimlerde İsrail karşıtı tutumların belirginleştiği gözlemlenmektedir.

 Bu bağlamda, 24-30 Mart 2025 tarihleri arasında Pew Research Center tarafından gerçekleştirilen güncel kamuoyu araştırması, ABD halkının İsrail’e, Başbakan Binyamin Netanyahu’ya ve İsrail-Filistin çatışmasının seyriyle ilgili temel meselelerde giderek daha eleştirel bir pozisyon benimsediğini göstermektedir. Aynı dönemde, Netanyahu’nun Washington’a gerçekleştirdiği ani ziyaret ve Donald Trump ile yaptığı sınırlı görüşme ise liderler düzeyindeki ilişkilerin önceki dönemlere kıyasla daha mesafeli ve ihtiyatlı bir zemine kaymakta olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu anlamda Amerikan kamuoyunun İsrail’e ve İsrail-Hamas savaşına ilişkin tutumlarında meydana gelen değişim, Netanyahu-Trump görüşmesinin diplomatik bağlamı ve liderlik düzeyindeki kırılmalar ve Ortadoğu’daki yeni güç dengeleri bağlamında Türkiye’nin artan bölgesel rolü dikkat çekmektedir.

ABD Kamuoyunda İsrail’e Yönelik Algısal Erozyon

Pew Research Center’ın 2025 yılı verileri, ABD kamuoyunun İsrail’e yönelik geleneksel destek pozisyonunda anlamlı bir kırılma yaşandığını ortaya koymaktadır. Ankete katılan Amerikalıların %54’ü, İsrail-Hamas savaşının kendileri açısından “önemli” olduğunu belirtmiştir. Bu oran, Ocak 2024’te ölçülen %65’lik seviyeye kıyasla 11 puanlık bir düşüşe tekabül etmektedir. Benzer şekilde, savaşın ABD’nin ulusal çıkarları açısından önemli olduğunu düşünenlerin oranı bir yıl içinde %75’ten %66’ya gerilemiştir. Parti bazlı kimliklere göre yapılan analiz, Cumhuriyetçi ve Demokrat seçmenlerin konuya yaklaşımında büyük farklılıklar bulunmadığını, ancak yaş grupları arasında ciddi farklılaşmalar olduğunu ortaya koymaktadır.

 Özellikle 50 yaş altı Cumhuriyetçiler arasında savaşın kişisel önemine dair kararsızlık oranı %17’ye yükselmişken, bu oran 50 yaş üstü Cumhuriyetçilerde %7 düzeyinde kalmıştır. Dini gruplar arasında Yahudi Amerikalıların %93’ü savaşın önemli olduğunu belirtirken, Müslüman Amerikalıların %68’i ve Evanjelik Hristiyanların %66’sı da bu görüşü paylaşmaktadır. Öte yandan, dinsel aidiyeti bulunmayan bireylerde bu oran %47 ile sınırlı kalmaktadır.

 Daha dikkat çekici olan, İsrail’e yönelik genel tutumlarda yaşanan değişimdir. 2022 yılında ABD halkının %42’si İsrail hakkında olumsuz bir görüş bildirirken, bu oran 2025’te %53’e çıkmıştır. “Çok olumsuz” görüş belirtenlerin oranı ise %10’dan %19’a yükselmiştir. Özellikle Demokrat seçmenler arasında İsrail’e yönelik olumsuz bakış %69’a ulaşırken, Cumhuriyetçiler arasında bu oran %37 olarak ölçülmüştür.

Bu veriler, ABD kamuoyunda İsrail’in imajında belirgin bir aşınmanın yaşandığını ve İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarının giderek daha fazla sorgulandığını göstermektedir. Bu durum, hem siyasal liderliğin dış politika önceliklerini hem de Washington-Tel Aviv hattındaki stratejik iletişimi doğrudan etkileyebilecek niteliktedir.

 

 

Netanyahu-Trump Görüşmesinde Diplomatik Soğukluk

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanan ve hakkında yakalama emri çıkartılan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 7 Nisan 2025 tarihinde Washington’a gerçekleştirdiği kısa süreli ziyareti hem zamanlaması hem de içeriği bakımından oldukça dikkat çekicidir. Ziyaretin önceden planlanmadığı, Trump’ın “çok uzak olmayan bir gelecekte görüşeceğiz” açıklaması ve Netanyahu’nun adeta “günübirlik” bir şekilde ABD’ye gelişiyle teyit edilmiştir. Bu durum, Netanyahu’nun bölgesel yalnızlığını aşmak amacıyla acil biçimde Washington’dan siyasi destek aradığına işaret etmektedir.

 Ancak görüşme sonrası yaşanan gelişmeler, Netanyahu’nun bu beklentisini karşılayamadığını ortaya koymaktadır. Ortak bir basın toplantısının yapılmamış olması ve Trump’ın görüşmeden sonra kamuoyuna yalnızca kısa bir açıklamayla yetinmesi, iki lider arasındaki temasın sembolik düzeyde kaldığını göstermektedir. Görüşme sırasında Netanyahu’nun yüz ifadesi ve basına yansıyan görüntüleri hem yorgunluk hem de diplomatik hayal kırıklığına işaret etmektedir.

İran ve Suriye konularında Trump’ın Netanyahu ile aynı eksende olmadığını ortaya koyan açıklamaları dikkat çekti.

İran konusunda Trump, kısa süre içinde Umman’da “çok üst düzey” dolaylı müzakerelere başlanacağını duyururken, Netanyahu, geçmişte olduğu gibi bu tür diplomatik süreçlere açıkça karşı olduğunu ifade etmiştir. Benzer şekilde Suriye bağlamında da Trump, Türkiye ile olan yakın ilişkilerine vurgu yaparak, İsrail’in Türkiye karşıtı açıklamalarına mesafe koymuş, Netanyahu’ya dönerek “makul olduğunuz sürece biz de makul oluruz” ifadesiyle örtülü bir uyarıda bulunmuştur. Bu diplomatik söylem, Netanyahu’nun çatışmacı dış politika tercihlerinin Washington tarafından artık koşulsuz desteklenmediğini ortaya koymaktadır.

Yeni Bölgesel Konjonktür: İsrail’in Yalnızlaşması ve Türkiye

Netanyahu-Trump görüşmesinin sınırlı diplomatik sonuçları, Ortadoğu’daki yeni jeopolitik dengelerin de bir yansımasıdır. İsrail’in hem Avrupa kamuoyunda hem de Ortadoğu’da giderek daha fazla tecrit edilmesi, Netanyahu hükümetinin agresif askeri ve siyasi stratejilerinin uluslararası düzeyde karşılık bulmadığını ortaya koymaktadır. Siyonist rejimin icra ettiği soykırım nedeniyle ortaya çıkan Gazze’deki insani felaket, İsrail’in “uluslararası meşruiyetini” zedelemekte; Avrupa Birliği ülkeleri ve Birleşmiş Milletler gibi yapılar, artık İsrail’in güvenlik söylemi üzerinden yürüttüğü askeri operasyonları sorgulamakta ve sınırlayıcı söylemler geliştirmektedir.

 Bu bağlamda, Türkiye’nin bölgede üstlendiği istikrarlaştırıcı rol daha fazla önem kazanmaktadır. Özellikle Arap Birliği Zirvesi, Kahire merkezli diplomatik girişimler ve Fransa-Suudi Arabistan öncülüğünde başlatılması planlanan iki devletli çözüm görüşmeleri, İsrail’in yalnızlaştığı bir dönemde Türkiye gibi bölgesel aktörlerin yapıcı rol oynayabileceğini göstermektedir.

Türkiye, hem Gazze’deki insan hakları ihlallerine karşı net pozisyon alması hem de İran ve ABD ile diyaloğu sürdürebilen nadir ülkelerden biri olması dolayısıyla yeni dönemde barışçıl inisiyatiflerin merkezinde yer alma potansiyeline sahiptir. Trump’ın Erdoğan ile ilişkilerine yaptığı olumlu vurgular da bu olasılığı güçlendirmektedir.

Sonuç

Sonuç olarak Pew Research Center verileri ve Netanyahu-Trump görüşmesinin içeriksel çözümlemesi birlikte değerlendirildiğinde, ABD-İsrail ilişkilerinin yapısal bir dönüşüm sürecine girdiği anlaşılmaktadır. İsrail’e yönelik kamuoyu desteğindeki erozyon, Netanyahu’nun siyasal manevra alanını daraltmakta, ABD liderliği ise İsrail ile kurduğu ilişki biçimini yeniden tanımlama ihtiyacı duymaktadır.

Bu gelişmeler, İsrail’in uzun süredir sürdürdüğü agresif ve tek taraflı güvenlik stratejilerinin artık Washington tarafından sorgulanabileceği yeni bir döneme işaret etmektedir. Türkiye gibi diplomatik kapasitesi yüksek aktörlerin, bölgesel barış ve istikrar süreçlerinde üstlenebileceği roller, bu geçiş sürecinde daha belirleyici olabilir. Netanyahu’nun Washington’dan eli boş dönmesi, sadece kişisel bir diplomatik başarısızlık değil, aynı zamanda İsrail’in bölgesel politikalarının uluslararası zeminde meşruiyet kriziyle karşı karşıya olduğunu teyit etmektedir.

 

Dr. Mehmet Rakipoğlu; 2016’da Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Doktorasını ‘Dış Politikada Korunma Stratejisi: Soğuk Savaş Sonrası Suudi Arabistan’ın ABD, Çin ve Rusya ile İlişkileri’ konulu teziyle tamamladı. Mokha Center for Strategic Studies düşünce merkezinde Türkiye Çalışmaları Direktörü olarak çalışan Rakipoğlu, Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesidir.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Makalede temsil edilen görüşlerin sorumluluğu yazara aittir, söz konusu yazı ve görüşler Hamaset'in editoryal politikasını yansıtmayabilir



Yazara Ait Diğer Yazılar

DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.