MACRON’UN SON KOZU: AŞIRI SAĞ VE FRANSIZ İSLAMI

System.Web.UI.WebControls.Label / MACRON’UN SON KOZU: AŞIRI SAĞ VE FRANSIZ İSLAMI / MACRON’UN SON KOZU: AŞIRI SAĞ VE FRANSIZ İSLAMI / hamaset.com.tr

7 Kasım 2020 Cumartesi

790 Görüntüleme

DÜNYA

MACRON’UN SON KOZU: AŞIRI SAĞ VE FRANSIZ İSLAMI / hamaset.com.tr

16 Ekim tarihinde, Hz.Muhammed’e hakaret içerikli karikatürleri derste öğrencilerine gösteren bir öğretmenin Fransa’da öldürülmesinin ardından, Avrupa’nın temel içgüdülerinden biri olan İslamofobi tekrar tartışma konusu oldu. İslam’ı ve Müslümanları hedef alan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Hz. Muhammmed’e yönelik hakaret içerikli karikatürlerin yayınlanmaya devam edeceğini ilan etmesinin ardından bazı kamu binalarına söz konusu karikatürlerin yansıtılması, başta Türkiye olmak üzere Müslüman dünya tarafından tepki ile karşılandı.

Fransa’nın Müslümanlara yönelik yaptırım ve söylemleri yeni değil. Toplumların tarih boyunca ‘mayalanma’ diyebileceğimiz değişim ve gelişim süreçlerinden geçtiği ve bu süreçlerde edindikleri tecrübeleri genetik kodlarına işleyerek gelecek yol haritalarını çizdikleri kabul edilir bir gerçektir. Günümüzde toplumların ya da daha dar anlamla devletlerin hareket kabiliyetlerini, dikotomi durumunda tercih yollarını bu geçmiş kodlarında tanımlı bulabiliriz. Batı’nın tarihsel kökenleri itibariyle sürdürdüğü sömürgeci zihniyetin beslendiği coğrafyalar olan Orta Doğu ve Afrika’nın temelde Müslüman kökenli olmasının Fransa’nın Müslüman algısı üzerinde bir etki yarattığı muhakkak.

Avrupa’da İslam’a yönelik saldırgan tutumun en önemli sebebi, sömürge unsurlarının evrenselleşen bilgi ile tanışmasıdır. Bu bağlamda bakıldığında; Cezayir, Fas, Tunus ve Sahra-altı Afrika’daki sömürgecilik faaliyetleri ile Müslümanları ‘medenileştirdiğini’ ileri süren Fransa, buradaki Müslümanları ülkeye getirerek ucuz iş gücü olarak istihdam etti. Fransa’ya yerleşmiş Müslümanların, gelişen teknoloji ile bilgiye ulaşımının kolaylaşması; Orta Doğu ve Afrika’daki gelişmeler ile birlikte Fransa’nın kendilerini sömüren bir devlet olduğu, onları şehrin gettolarına ve zor işlere mecbur bıraktığı konusunda bilinçlenmeleri; iç ve dış sorunlara karşı birliktelik sergilemeleri, sosyo-kültürel ve siyasi sıkıntıları ortaya çıkardı.

ÖTEKİNİ YARATMA ARZUSU

Avrupa’da İslam’a yönelik tepkilerin bir diğer sebebi ise, hiç şüphesiz ‘ötekini yaratma’ arzusudur. Hegel’ci anlayış ile bir dikotomi sarmalında yönetilen Avrupa, kendi düşmanını yaratma konusunda oldukça yeteneklidir. Aslında Müslümanların Fransa’daki ‘görünürlük problemi’ Sarkozy döneminden beri gündemde. Önceki tarihlerde başörtüsü, dini yaşam gibi konularda Müslümanlar da diğer inanışların mensupları kadar serbestliğe sahipken, hem medyanın hem de aşırı sağcı partilerin yaklaşımları ve söylemleri ile başörtüsü yasağı tartışmaları, helal gıda reyonlarına yönelik rahatsızlık söylemleri, camileri hedef alan baskınlar ve Hz. Muhammed’e hakarete varacak açıklamalar yapılmaya başlandı.


Hiçbir dini referans üzerine inşa edilmediği ve hiçbir dinin de mirasçısı olmadığını iddia eden Fransa, dini gelenekler ekseninde siyaset yürüterek Müslümanlara yönelik ayrılıkçı politikalara ev sahipliği yapıyor. Müslümanlar için Hz. Muhammed’in önemi ve hassasiyeti tüm dünya tarafından bilinmekteyken Macron, ülkesinde 6 milyona yakın Müslüman yaşamasına rağmen bu hassasiyet üzerinden kapsamlı ve oldukça da saldırgan bir siyaset yürütmekte. Neden?

SON KOZLARINI OYNUYOR

Rothschild ailesinin eski muhasebecisi Macron, iktidarını sürdürmek için son kozlarını oynuyor gibi görünüyor. Mutlak ötekileştirme ve asimilasyon politikası, laiklik ekseninde hareket ettiğini iddia eden bir devlet için pek uygun bir politika olarak görülmese de Fransa’nın bu tip şiddetli refleksler ile hareket etmesi hiç şüphesiz toplumsal altyapının çöküşünden kaynaklanmakta. Sarı Yelekliler’in hâlâ sokak eylemlerini sürdürdüğü, Afrika ve Doğu Akdeniz başta olmak üzere pek çok hâkimiyet alanında üstünlükleri ellerinden alınan Fransa, bir toplumsal bağlayıcı bir unsur arayışına girdi. Anlaşılan o ki, bu bağlayıcı unsur tüm Avrupa’yı bir dalga gibi yutan ve gitgide büyüyen aşırı sağda aranıyor.

“Liberté - Égalité – Fraternité" rafa kaldırılalı çok oldu ve Avrupa, bağlayıcı unsurlardan noksan bir şekilde iktidarı sürdürmenin yollarını aramaya başladı. Yıllarca kilise tahakkümü altında yaşamış olan Batı, İslam’ın değerlerini dogma olarak kabul ederek modern düzene uymadıkları iddiası üzerinden ülkelerinde yaşayan Müslümanlara yönelik asimilasyon politikaları yürüttü. Kiliselerin boşalmasına karşılık özellikle de Cuma günleri camilerin dolması, Müslüman toplumun dini geleneklerine yönelik bağlılığı, bireyselleşmenin bir salgın gibi yayıldığı Avrupa’da, topluluk halinde hareket içgüdüsünün önemli bir tehdit olarak algılanmasını da beraberinde getirmiş gibi görünüyor. Fransa’nın politikaları bu bağlamda göz önünde bulundurulduğunda, önceki Cumhurbaşkanı Sarkozy’e göre asimilasyon, Fransa’yı tercih eden Müslümanlar için bir seçenek değil, mecburiyetti. (AFP/24.05.2016)

FRANSIZ İSLAMI KAVRAMI

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Müslümanlar üzerinden yürüttüğü siyasetin temelinde “Fransız İslamı” adı altında oluşturulmak istenen anlayışın tasarlanmış bir fobinin sonucu olduğu muhakkak. Fransız entelektüellerinin ortaya attığı ve Sarkozy başta olmak üzere Fransız siyasetçilerin dört kolla sarıldığı “Fransız İslamı” kavramı ile kastedilen tam anlamıyla bir “kilise İslamı” olarak görünüyor. Bu sistematik asimilasyon politikası ile İslam’ın ‘görünürlüğü’ ortadan kaldırılarak topluluk halinde karar alan unsurların azami dereceye indirilmesi hedefleniyor. Fransız politikacıları da bu çerçeve dışında kalan Müslümanların ‘ıslah edilmesi’ gerektiği algısı ile hareket ediyor. İslam dinini ‘aydınlatmak/medenileştirmek’ bahanesiyle bir “Fransız İslamı” oluşturmak ve Müslümanları baskı altına almak için ortaya atılan “Ayrılıkçılıkla Mücadele” yasası da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Macron’un “İslam, dünyanın her yerinde krizde” açıklaması; Fransa’nın toplumsal krizlerinin aşılamadığı ve uzun süre de aşılamayacak gibi durduğu söz konusu konjonktür uyarınca, aşırı sağa yönelerek toplumun faşizmde birleşmesini sağlama çabası olarak algılanabilir.

Tüm bu faktörler göz önünde bulundurulduğunda, Macron’un önümüzdeki seçimler kapsamında iktidarı için derin endişelere sahip olduğu ve son kozlarını oynayarak aşırı sağa göz kırptığı belli. Zira seçim süreçlerinde Avrupa ülkelerinin aşırı sağcı söylemleri ve seçim propagandaları artık bu yüzyılın temel argümanlarından birini oluşturmaktadır. Ancak söz konusu Fransa olduğunda, tek mesele seçim olarak da görünmüyor.

SESSİZLİK YANILTICI OLABİLİR

Tüm dünyada İslam’a yönelik algı, söylem ve yaptırım ile mücadelede sancaktarlığı tarihsel kodları aracılığıyla üstlenen Türkiye ve beraberinde Başkan Erdoğan, Macron için temel hedeflerden biri. Zira genetik kodları ile hareket eden yalnızca Batı değil. Cihan devleti olmanın genetik kodlarını benimsemiş olan Türkiye, günümüzde de aynı coğrafi alan ekseninde kapsayıcı ve korumacı stratejiler ile tercihler yapmaktadır. Şartlar, sınırlar, kişiler ve yönetme biçimleri değişse de devletin etki alanı/devlet aklı daima varlığını korumuş, dönemsel olarak silikleşmiş fakat mevcut sınırlar zamanla görünür bir hal almaya başlamıştır.

Suriye, Azerbaycan, Doğu Akdeniz ve özellikle de Libya ve Afrika kıtası üzerindeki politik hâkimiyet alanını genişleten ve güçlendiren Türkiye, Fransa için sahadaki en güçlü rakiplerden biri. Sömürgecilik sebebiyle tarihleri talan edilmiş ülkeler ile Türkiye arasında kurulan ilişkilerin eşit şartlar altında, temelde sosyal/ekonomik ve karşılıklı çıkarlara dayalı kazanımların olması sebebiyle Fransa’nın sömürge bölgelerindeki hâkimiyeti de çatlamaya başladı. Sahada Avrupa’dan yeterli destek alamadığı için Türkiye’ye karşı sert tedbirler uygulayamayan Fransa, sömürgelerinde Türkiye’nin tarihsel gücünün önünde durmakta zorlanıyor.

Fransa tarihinin en genç Cumhurbaşkanı olan Macron, tarihe geçmek için yanlış bir yol tercih etmiş gibi görünüyor. Fransa ve Macron, tasarlanmış bir fobi olarak sarıldıkları İslamofobi’den bir an önce vazgeçmezse pek çok sahada birden mücadele etmek zorunda kalabilir. Bu sahalardan biri de hiç şüphesiz Türkiye eliyle, Fransa’nın yumuşak karnı olarak kabul edilen bölgelerde kurulacaktır. Fransa’nın ve Avrupa’nın geleceğe dair İslam’ı ve Orta Doğu’yu hedef alan kararlarında temkinli olmalarında fayda var.

Zira Kabe’nin başına kuleler dikenlerin sessizliği onlar için yanıltıcı olabilir.



Yazara Ait Diğer Yazılar

DİĞER YAZILAR


Haritalar ile belirlenen sınırların ötesinde

2022 © Tüm hakları saklıdır.